Tartışmacı Anlatım Nedir? Özellikleri ve Örnekleri

Tartışmacı Anlatım Nedir?
Tartışmacı anlatım biçimi, herhangi bir düşünceyi savunmak, okuyucuyu ya da dinleyiciyi bu düşünceye inandırmak amacıyla kullanılır.
Tartışmacı anlatım biçimini açıklayıcı anlatım biçiminden ayıran yön, okuyucunun yerleşmiş kanılarını, düşünce ve davranışlarını değiştirmeye yönelik olması, savunulan düşüncenin doğruluğunun kanıtlanmaya çalışılmasıdır.
Tartışma, çok yaygın olarak kullanılan bir anlatım biçimidir. Örneğin deneme, fıkra, makale, söyleşi ve eleştiri türlerinde, roman ve öykü türlerinde; konuşma ve konferans türlerinde kısaca görüş ayrılığını gidermek için yapılacak her türlü anlatımda yer alır.
Üslup olarak konuşma diline çok yakındır. Soru cümleleri bu tür anlatımlarda çok sık kullanılır.
Tartışmacı Anlatımın Özellikleri
- Amaç, okuyucunun kanılarını (düşüncelerini) değiştirmektir.
- Tartışmacı anlatımda yazar, iki farklı görüşten birini benimsetmeye çalışır.
- Savunulan ve karşı çıkılan görüşlere yer verilir.
- Eleştirici bir bakış açısıyla yazılır.
- Onaylatma anlamı içeren “soru cümleleri” kullanılır.
- “Bence, bana göre, kanımca, halbuki, oysaki, fakat, ama…” gibi sözcüklere yer verilir.
- Daha çok öznel ifadeler içerir.
- Düşünce ve duygular kısa ve kesin ifadelerle dile getirilir.
- Fıkra, deneme, eleştiri, makale gibi türlerde kullanılır.
Tartışmacı Anlatım Örnekleri
Örnek-1
Çoğumuzda bilimin kesin olduğu inancı vardır: Bilimsel bilginin mutlak doğru bilgi olduğunu zannederiz. Bilim tam da bunun zıddı bir fikirle yükselir: Kuşku. Bilim insanı emin olmaz, şüphe içindedir ve onu, araştırmaya bu duygu iter. Sürekli değişikliktir bilimi var edip ayakta tutan. İddia edilenlerin, kısa sürede değiştiğine şahit olmadınız mı? Bilim bilgi üretir; bilimsel doğrulardır bunlar. Ancak bilim durağan değildir ve sonsuz bir yenilenme içindedir. Dolayısıyla da her gün kendini günceller, bazı bilgileri değiştirir.Bu parçada tartışılan konu, “bilimin mutlak doğrulan var zanr.edilmesi”dir. Paçanın yazarı, bilimin sürekli yenilendiğini anlatarak bunu çürütüyor.
Örnek-2
Babalarla çocuklar birbirlerini anlamıyor diye yapılan eleştiriye katılmıyorum. Çünkü uygarlık değiştiren bir toplumda babalarla çocuklar elbette anlaşamayacak. Bugün babalarla çocuklar arasındaki bilgi, inanç, töre, dünya görüşü vb. bakımdan neden yadırganıyor. Biz babalarla çocukları anlaşamamalarından değil, anlaşmalarından korkmalıyız. Eğer anlaşırlarsa gelişme durmuş demektir.Bu parçada yazar “babalarla çocukların anlaşmaları gerektiği” düşüncesine karşı çıkmaktadır. Yazar, çocukların babalarına göre daha ileride olmaları gerektiğini savunmakta ve bunu okuyucuya da kabul ettirmeye çalışmaktadır. Yazarın savunduğu düşünce (tez) “çünkü” bağlacıyla da desteklenmiştir.
Örnek-3
Bakıyorum çevremdeki insanlara, çevrelerinde gördükleri ve bazı konularda bilgisi olanlara “bilge insan” diyorlar. Şaşırıyorum bu değerlendirmeye. Salt öğrenme, bazı konularda bilgi sahibi olmak bilgelik midir? Bence önemli olan sahip olunan bilgilerin hayata geçirilmesidir. Çünkü hayatta öğrenilecek o kadar çok şey var ki… Bana göre bilgelik, bilgilerin hayata uygulanmasıdır. Bilgelik, insanın bilmediği şeylerin farkına varmasıdır. Bilgelik, “Kafam her şeye açık, daha işin başındayım. Bilmediğim şeylerin yüz katı kadar çok şey var öğrenilecek” diyebilmektir. Bence bilgelik tüm bunların toplamıdır.Bu parçada yazar, bazı konularda bilgisi olan kişilere “bilge insan” sıfatının verilmesine karşı çıkmakta, karşı çıkma nedenini ortaya koymakta, okuyucuya sorular sorarak “bence, bana göre, çünkü…” gibi sözcüklerle okuru düşündürüp bu düşüncesine inandırmaya çalışmaktadır. Yazarın amacı okuru kendi düşüncesinin doğruluğuna ikna etmektir. Bundan dolayı burada bir tartışma söz konusudur.
Örnek-4
Bir şair herhangi bir olayı anlatmak istese bize salt gerçeği mi yansıtır? Hayır; o olay karşısında duyduklarını, düşündüklerini de anlatır. Ya da doğrudan doğruya anlatmasa bile öyle bir şey yapar ki o duygular, o düşünceler bizde de doğar. Böylece şair kendi iç gerçeğini ortaya koymuş olur. Bir sanat yapıtını başardı kılan özellik işte budur.Örnek-5
“Yaşayan dil” diye bir kavram dil bilimin sözlüğünde yoktur. Böyle bir varsayış; dili, “canlı bir organizma” sayan donmuş bir anlayışın ürünüdür. Dil olaylarını nedenleriyle kavrayamayan, bunlar arasında bir bütünsellik kuramayanların yakıştırmacasıdır.Örnek-6
Yazarlar okudukları bir metinden yararlandıklarında yazın dünyasında bir kızılca kıyamet kopuyor. Efendim bu özgünlükle bağdaşmazmış. O zaman bu yazarın kendi eseri olmuyormuş, gibi. Bana göre yazar, kibarca esinlenme denilen bu işte son derece haklıdır. Hatta ileri gidip adapte yapmada da özgür olmalıdır. Bu vaveylayı koparanlar, eserlerini o ana dek okudukları eserlerin katkılarını dışarıda bırakarak mı yazıyorlar sanki?Örnek-7
Shakespeare, yeni midir? Beş yüz yıl önce yaşamıştır. Modern çağın en eski şairidir. Shakespeare eski midir? Piyesleri hala oynanıyor, tiyatro salonları dolduruyor. Aynı soruyu Türk ve yabancı bütün gerçek sanatçılar için tekrarlarsak cevap da aynı olur. Onlara ne yeni demek mümkündür ne de eski. Gerçek sanat eseri zamana dayanıklıdır. Yahut gerçek sanat eserinin dünyası içinde zaman geçmez. Onun eskiliği ve yeniliği söz konusu değildir.Örnek-8
Sanatçı, eserini sanat için oluşturmalıdır, diyorlar. Sanatçı; toplumu, insanları anlatmıyorsa, beni ilgilendirmez onun yazdığı eserler. Ben, bir sanat eserinde insanın yaşayabileceği sevinçleri, hüzünleri, acıları görmeliyim ki o esere ilgi duyayım. İnsan kokmayan bir eser benden uzak olsun.Örnek-9
Bizde, sanat eseri yarına diliyle kalır, şeklinde yanlış bir düşünce var. Sanat eserinin yarına kalması sadece diliyle ilgili değildir. Eserin konusu da en az dili kadar önemlidir. İnsanların ilgisiniçekmeyen ko_nularda yazılan eserlerin durumu hiç de iç açıcı değildir. O yüzden sanat eserinin
yarına kalması, aynı zamanda işlenecek olan konuyla da ilgilidir.