YKS 2024'e Evden Hazırlanın! 7/24 Online Eğitim

Hemen İncele
Türk Dili ve Edebiyatı

Günlük Nedir | Günlüğün Özellikleri Türleri ve Örnekleri

Günlük Nedir?

Bir kişinin önemli ve kayda değer bulduğu olayları, gözlem, izlenim, duygu, düşünce ve hayallerini günü gününe ve tarih belirterek anlattığı yazı türüne günlük denir.

Günlük ile anı arasındaki fark, günlüğün günü gününe yazılmasıdır. Anı ise geçmişteki olaylara aittir. Günlüğün eski dildeki adı “ruzname”dir. Batı’daki karşılığı “jurnal”dir. Günlük türündeki yazılar, anılara göre daha kısadır. Günlükler mutlaka olayları yaşayan kişi tarafından yazılır. Günlükler yazarın hayata ve sanata bakış açısını, psikolojik durumu, zevkleri hakkında bilgi verir.

Edebiyat ve sanat dünyasından tanınmış kişilerin kaleminden günü gününe yazılan günlükler, tüm gerçekliğiyle yaşamı yansıtan birer ayna olarak karşımıza çıkmaktadır. Günlükler, yazarlarının iç dünyasını kurgusuz bir biçimde sergileyerek günlüğün sahibine ilişkin ayrıntılı bilgilere birinci elden ulaşmamızı sağladıkları gibi, yazıldıkları dönemin önemli olaylarına ilişkin tarihsel belgeler olarak da önem kazanır. Örneğin 1409-1431 yılları arasında Fransız bir papanın tuttuğu “Parisli Bir Burjuvanın Günlüğü” 6. ve 7. Charles Dönemi’ni araştıran tarihçiler için önemli bir kaynaktır. İngiliz günlük yazarı John Evelyn’in “Diary” (Günlük) adlı günlük tarzında yazdığı eseri 17. yüzyıl İngiltere’sinin toplumsal ve kültürel yapısına ışık tutar.
 

Günlüğün Özellikleri

  • Gündelik yaşamda karşılaşılan durumlar, yaşanan olaylar, duygu ve düşünceler günü gününe yazılır.
  • Birinci kişinin ağzından yazılmış kısa ve özlü yazılardır. Günlük yazarı defteriyle yani günlüğüyle konuşuyormuş gibi bir üslup tercih edebilir. Örneğin günlük tutan birçok kimse, “Sevgili Günlük” ifadesiyle yazmaya başlar.
  • İnandırıcı, içten ve samimi bir üslupla yazılır.
  • Günlüklerde anlatılanlarda öznellik ağır basar.
  • Konuşma dilinin doğallığı ve içtenliği günlüklere yansır.
  • Öyküleyici anlatım ve açıklayıcı anlatım türleri kullanılır.
  • Yazarın kişiliğini, görüşlerini, hayata bakışını, zevklerini ve ruhsal yapısını yansıtır.
  • Gerçekler ve yaşanılanlar değiştirilmeden, çarpıtılmadan yazılır.
  • Tarih, biyografi, anı için birer belge değeri taşırlar.
  • Edebiyatımızda günlük yerine önceleri “ruzname” adı kullanılmıştır.
  • Edebiyatımızda günlük pek yaygın değildir. Cumhuriyet döneminde günlüklerin yaygınlaştığı gözlemlenir.

 

Günlük Çeşitleri

1. İçe Dönük Günlükler (Özel Ruhbilimsel Günlük): Yazarın bir bakıma kendi kendi ile konuşmasıdır. Yazar içinde bulunduğu doğal ve toplumsal çevreden, yazgısından yakınır. Bu metinlerde yazarın yaşadığı duygusal coşkunluğu bulabileceğimiz gibi, çeşitli kavramlar hakkındaki düşüncelerin, yazarın bilincindeki açılımlarını da bulabiliriz. Stendhal’ın günlüğü, Rus yazar Alexander Sergeyeviç Puşkin’in “Gizli Günce”si bu metinlere örnek gösterilebilecek niteliktedir. Fransız yazarı Andre Gide ve bizde Nudullah Ataç bu türün başta gelen ustalarındandır.

2. Dışa Dönük Günlükler: Bu tip günlüklerde yazarlar, alaycı bir tavırla dönemin olaylarını, siyaset, sanat ve edebiyat adamlarını ya da gündelik sıkıntılarını öykü tekniği kullanılarak anlatmaktadırlar. Bu tür günlüklerde yazar kendi zaman dilimi içindeki tutum ve davranışlardan, düşünsel akımlardan ve haber kaynaklarından bahseder. Yaşadığı hayat kesitlerini, çeşitli konulardaki izlenimlerini öykü tekniği ve zengin betimlemeler aracılığıyla günlüğüne yansıtan ünlü öykücümüz Tomris Uyar’ın günlükleri de dışa dönük niteliğe sahiptir. Bu türler dışında bir de sanat esarlerinin oluşumu ve gelişimi ile ilgili günlükler vardır. Yazar eserinin gelişme evrelerini günü gününe anlatırken çektiği sıkıntıları, kaygıları ve çalışma yöntemini de bize göstermiş olur. A. Gide’nin “Kalpazanlar”, Thomas Man’ın “Doktor Faustas” bu tür günlüklerin başarılı örnekleridir.
 

Günlüğün Tarihi Gelişimi

Batı Edebiyatında Günlük
Günlük, ilk önce Romalılar tarafından kullanılmıştır. Bu, edebi bir nitelik taşımaz. Kamu kuruluşlarında yapılan işlemlerin tutulmasına yöneliktir. Günlüklerden savaşları ve askeri hareketleri not etmek için de yararlanılmıştır. Günlük türü, edebi niteliğini Rönesans’tan sonra, özellikle 19. yüzyılda kazanmıştır. Dünya edebiyatında Alfred de Vigny, Stendhal, Goethe, Baudelaire, Andre Gide, Virgina Woolf… gibi sanatçılar günlük türünde eser vermiştir.

Türk Edebiyatında Günlük
Günlük, Türk edebiyatına sonradan giren bir yazı türüdür. Ancan eskiden devlet görevlilerinin olayları ve giderleri tuttuğu “ruzname”ler günlük niteliği taşıyan ilk eserlerdir.

Batılı anlamda günlük türü edebiyatımızda Tanzimat’tan sonra görülmeye başlanmıştır. Edebiyatımızda ilk günlük Ali Bey’in “Seyahat Jurnali“dir. Şair Nigar Hanım’ın “Hayatımın Hikayesi” adıyla basılan günlükleri de önemlidir. Atatürk’ün Anafatarlar savaşı sırasında tuttuğu günlükler, ölümünden sekiz yıl sonra yayımlanmıştır. Edebiyatımızda birçok yazar günlük yazmıştır ancak edebiyatımızda günlük denince akla gelen en önemli yazarlar Nurullah Ataç ve Salah Birsel’dir. Şimdi günlük türünde eser veren kimi sanatçıları ve eserlerini verelim.

  • Nurullah Ataç – Günce, Gazi Günlüğü, Uçuş Günlüğü
  • Salah Birsel – Kuşları Örtünmek, Nezleli Karga
  • Seyahat Jurnali – Direktör Ali Bey
  • Şair Nigar Hanım – Hayatımın Hikayesi
  • Ömer Seyfettin – Ruzname
  • Falih Rıfkı Atay – Yolculuk Defteri
  • İlhan Berk – El Yazılarına Vuruyor Güneş
  • Cemal Süreya – Günler
  • Ece Ayhan – Başıbozuk Günceler
  • Ahmet Oktay – Gece Defteri
  • Adalet Ağaoğlu – Damla damla Günler
  • Tomris Uyar – Gündökümü

» Günlüğün tarihi hakkında daha geniş bilgi için Günlük Türünün Tarihsel Gelişimi adlı yazımızı inceleyebilirsiniz.

 

Günlük Örnekleri

Günce (11 Mayıs 1957) - Nurullah Ataç

Bugün üçüncü gündür yatıyorum, üşütmüşüm, sayrı­landım (hastalanmak) onun için. Çok sıkılıyorum. Oy­sa ben yatmağı severim, günün uzun bir bölümünü ya­takta geçiririm, yazılarımı çoğu yatakta yazarım. Gü­cün yatmak gereğince dayanamıyorum, kalkmak, do­laşmak geliyor, içimden. Galib’in üycüğünü (beyit) söylüyorum kendi kendime: “Ab-ı hayat-ı sohbet-i ah­baptan cüda / Mahileriz ki /ücee-i deryaya hasretiz” Bu üycüğü andım da usuma geldi. Geçenlerde alığın biri “Siz aruzla yazılmış şiirleri sevmezsiniz, değil mi?” gibi bir söz söyledi.

Söyleyişinden belliydi, o yılları yal­nız sevmediğim değil, bilmediğim kanısındaydı. Gençlerimizin çoğu böyle beylik düşüncelerle yetin­dikleri için alık oluyor. Beylik düşünceler onları alıklı­ğa, alıklık da beylik düşüncelere götürüyor. Sayrılar evine (hastane) düştüm. Bu kez önemliye benziyor. Öldürür mü, öldürmez mi. Orasına bilemem ya. İstan­bul’a gidecektim, sağınlar (hekimler) bırakmıyor. Bir süre yazı yazamıyacağım. Ben de yazamıyacağım Ka­vafoğlu da yazamıyacak. Ayrılamaz benim yanımdan. Kimbilir? Ola ki son yazdığım çizeklerdir bunlar. Öyley­se ne yapalım? Bunca yıl yaşadım, yeter bana

Anılarda Görmek (28 Aralık Çarşamba) - Oktay AKBAL

Ocak’ın 29’unda tam on yıl olacak. Ziya Osman Saba’yı karlı bir havada Eyüp’te toprağa vermiştik. Yıllar çabuk mu geçiyor belirli bir yaştan sonra? Çocuklukta günler, haftalar bitmezdi bir türlü. Ama yolun yarısına gelmeye gör, her şey kopuk bir film gibi akıveriyor… Ziya Osman’ı son görüşümde ince bir dosya çıkarmıştı çekmeceden. “Nefes Almak” yazıyordu üzerinde. Yeni kitabıydı. “Ölümümden sonra çıkacak,” demişti. “Haydi haydi,” demiştim, “Okurları o kadar bekletmeye hakkın var mı?”

Gülümsemişti birkaç hafta sonrasını düşünerek. Ben düşünememiştim o günden ötesini. Canlı bir insanın, hele bir dostun, bir sevilenin yok olabileceğini düşleyemiyoruz. On yıl geçip gitmiş bile. Şiirlerini karıştırıyorum. Bilmeyen, Ziya Osman’ı yaşamı süresince ölümü özleyerek bekleyen biri sanır. Hep ölüm, hep ölüm düşünceleri. O ölümü değil, dünyada bulunamayacak bir çeşit “yaşam”ı özlüyordu.

Hayatımın Hikayesi (31.10.1917) - Şair Nigâr Hanım

İleride, bu satırlar bir kimsenin gözüne değerse, defterin güzelliğine şaşılmasın! Onu, bugün, Mahmutpaşa’da satın aldım, ama, az kaldı canım pahasına. Aman Yarabbi! İstanbul’umuza böyle ne oldu? Kalabalıktan tramvaylara girmek kabil değil ki! Toptan gülle çıkar gibi zorla bir vagona attım.
Bu, tramvaya girmek değil, ezilmek, üst baş parçalamak… Ne oldu halkımıza Yarabbi? Bu her yeri dolduran kifayetsiz, kaba, kötü dilli insan kalabalığı nereden geldi? Evde yalnızlığıma, sokakta bu kalabalığa dayanamıyorum, ağlayacak hâle geliyorum. İşte böyle, avunmak için, avare bir kuş gibi çırpınıyorum. Şu defterle de dertleşmesem çıldıracağım.
 
» Önerilen: Kişisel Hayatı Konu Alan Gelişen Metin Türleri
» Önerilen: Öğretici Metinler

İlgili Makaleler

2 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir