Aslına Hu Nesline Hu Deyiminin Anlamı ve Hikayesi

Aslına Hu Nesline Hu Deyiminin Anlamı
Bu yazımızda Aslına Hu Nesline Hu Deyiminin Hikayesi, anlamı ve nerede kullanıldığını sizlerle paylaşacağız.
Aslına Hu Nesline Hu Deyiminin Hikayesi
Bir dönemin hükümdarı, bir gün saray bahçesinde gezinip dururken, bir ferman buyurmuş: “Tebaamda bana Hızır Aleyhisselamı bulup getirecek kul varsa onu bulun. Emrimdir, bana getirsin.” Saray yakınları hükümdarın gözüne girmek için seferber olmuşlar. Aramalar devam ederken devlet elinin uzanmadığı bir köşede yoksul bir ihtiyar, olayı duymuş ve “Hemen gideyim, hiç değilse ömrümün son günlerinde birkaç gün de olsa varlık içinde yaşarım belki.” diyerek sarayın yolunu tutmuş. Huzura çıkar çıkmaz padişah ihtiyara kırk gün süre tanımış. Bütün isteklerinin yerine getirilmesini emretmiş. İhtiyar, hiç bilmediği bu ikramlar karşısında güzel günler geçirirken, hepsini de kendisi gibi fakir fukara ile paylaşmış.
Nihayetinde kırkıncı gün gelmiş. Hükümdarın adamları gelip kapıya dayanarak, “Haydi bakalım buyur efendi, şimdi hükümdarımızın karşısına çıkma zamanıdır.” demişler. Giderken yanlarına bir fakir derviş takılmış ve “Sizinle ben de geleyim, sarayı ömrümde hiç görmedin. Hiç değilse merakımı gidermiş olurum.” demiş, ihtiyar buna razı olmuş. Birlikte huzura varmışlar ama Hızır yok. İhtiyar durumu anlatmaya yelteneceği sırada hükümdar, büyük vezirine: “Vezirim, bu densizin cezası ne ola?” diye sormuş. Vezir cevaplamış:
– Bu adamı kırk katırın kuyruğuna bağlayıp sürükleyelim Hünkarım.
ihtiyarla birlikte saraya gelen derviş kendince söylenmiş:
– Aslına huu… Nesline huu…
Aynı soruyu üçüncü vezire sormuş hükümdar.
– Haşmetlum! Bu zavallı zaten yaşlanmış, ömrünün sonuna gelmiş. Affetmek büyüklüğün şanındandır. Devletin ilgisizliği bunu yoksul bırakmış. Çektiği yoksulluk yüzünden bir yalana yönelmiş. Ama saraydan kendisine sunulanları da zaten fakir fukara ile yemiş. Büyüklüğünüzü gösterip affedin bu zavallıyı.
Derviş aynı mütevazılıkla; “Aslına hu… Nesline hu…” derken hükümdar, bu sesin geldiği tarafa sertçe dönerek; “Bu ne cüret? Huzurda nasıl konuşulacağını bilmez misin? Sen kimsin bre?” demiş.
– Hünkarım! Kulunuz kurbandır size. Senin büyük vezirinin babası katırcı idi, bu ihtiyarı onun için katırlara sürtmek istedi. İkinci vezirinin babası keşkek tüccarı idi, hayvanların etlerini keşkek yapar kemiklerini köpeklere atardı, bu ihtiyarı da öyle cezalandırmak istedi. Üçüncü vezirine gelince; o asil bir aileden gelmektedir. Vicdan sahibidir. İhtiyara yapılanın devletin yapması gerekenler olmasından dolayı affedilmesini istiyor. Yani Hünkarım; herkes asıllarını göstermektedir. Ben de bu sebepten dolayı “Aslına hu, nesline hu…” dedim.
– Bütün bunları nereden biliyorsun sen derviş? Sen kimsin?
– Sen bugün kimi bekliyordun Hünkarım?
Hükümdara cevap fırsatı bile vermeden derviş, üçüncü veziri göstererek; “İşte vezir… İşte Hızır.” deyip kayboluvermiş ortadan.
Diğer deyimler ve anlamları hakkında bilgi almak için Deyimler Sözlüğü sayfamızı inceleyebilirsiniz.